24 Eylül 2010 Cuma

Confessions of a Sales Advisor : Part 2 : Cougar Town


Nivea standındaki küçük diyaloğumuzdan sonra Dingil Hanım’ın her davranışıma yapacak bir yorumu olmaya başlamıştı. İlk haftalar mağazadaki tek erkek satış personeli olduğum için low profile sergilemeye özen gösterdim, Dingil Hanım ile dikleşmedim. Uyarılarını pek ciddiye almadan, yüzümde uyuz bir tebessümle “peki Dingil Hanım, tamam Dingil Hanım” diyip geçiştirdim. Günler ilerledikçe bana daha çok sinir olmaya, küçümseyici bakışlarımla ezilmeye başladı.


Mesai saatleri içerisinde sürekli kimyasal maddelere maruz kaldığım için gözlerim yanmaya başlamıştı. Bir sabah lenslerimi takamadım ve siyah, büyük çerçeveli, numaralı wayfarer’larımı taktım.

Dingil Hanım : O gözlükler nedir Efe öyle?
Efe Can : Lens takmadım, gözlerimi dinlendirmek istedim.
Dingil Hanım : Sürekli takmayacaksın onları değil mi?
Efe Can : Hayır, neden?
Dingil Hanım : Çok tuhaf olmuşsun, komik görünüyorsun.
Efe Can : Estetik anlayışınızın İzmit sınırları içerisinde kalmış olması çok üzücü.
Dingil Hanım : İzmit’te yaşıyoruz ama değil mi?


İkinci ayımın ilk günlerinde soyunma odasındaki panoya mağazada en iyi satış yapan 10 kişinin listesi asılmıştı. 1. sırada 19 bin ile ben vardım, 2. olan Christian Dior uzmanı Özge, 12 bin ile kalmıştı. Mağaza içerisinde dedikodu kazanı kaynamaya, iş arkadaşlarım beni rakip olarak görmeye başlamıştı. Sonradan en çok primin İthal parfümlerde olduğunu öğrendim. Lancome, Dior ve diğer markaların uzmanları parfüm almaya gelen müşteriler ile kendileri ilgilenmeye başladı. Bu durum karşısında sessiz kaldım, ne de olsa tek erkek personel bendim, müşteriler mağazaya girdiğinde ilk beni görüyorlardı ve selective markaların da kozmetik ürünlerinden bolca satış yapıyordum.


Uzmanların “benim müşterim-senin müşterin” kavgaları, selective uzmanlarının birbirlerinin müşterilerini kendilerine çevirme çabaları, Dingil Hanım’ın seviyesiz uyarıları mağaza içerisinde gerginlik yaratmaya başlamıştı. Mağaza sahipleri de yapacak başka işleri olmadığı için güvenlik kameraları monitörlerinden personeli gözetliyordu. Kendimi reality show’un içindeymiş gibi hissetmeye başlamıştım, bir tek mikrofonlarımız eksikti.

Mağazanın boş olduğu bir gün, öğle yemeği arasından döndükten sonra elimi yıkamak için lavaboya gittim. Çıktıktan sonra Golden Rose standının yanındaki büyük aynada saçımı düzelttim. Aradan 2 dakika geçmeden Dingil Hanım yanıma geldi.

Dingil Hanım : Efe, Deniz Hanım (Mağaza Sahibi) aradı şimdi, saçınla başınla çok oynuyormuşsun. Davranışlarına dikkat etmen gerektiğini söyledi.
Efe Can : Bunu Deniz Hanım mı söyledi yoksa siz mi söylüyorsunuz?
Dingil Hanım : Ne alaksı var benimle?
Efe Can : Telefon sesi filan duymadım.
Dingil Hanım : Önceden söyledi.

To Be Continued…

Hiç yorum yok: